Bekir Sitki Erdogan
BEKİR SITKI ERDOĞAN hayatı ve şiirleri1926 yilinda Karaman dogdu. Kuleli Askeri Lisesi ve 1948’de Kara Harp Okulu’nu bitirdi. Kita subayligi yapti. Bu arada Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Cografya Fakültesi’ni bitirdi. Heybeliada Deniz Lisesi’nde edebiyat ögretmenligi yapti. Halk siiri gelenegini gününün kosullariyla bagdastirarak hece ölçüsüyle, bazen de aruz vezniyle siirler yazdi. Türkçe’nin inceliklerini yansitan, duygulu siirlerinden bazilari bestelendi. Rubai türündeki siirleri Hisar Dergisi’nde yayinlandi.
KIŞLADA BAHAR Kara gözlüm, efkarlanma gül gayri İbibikler, öter ötmez ordayım Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayri' Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım Ah çekerim resmine her bakışta Bir mahzunluk var o boyun büküşte Emin ol ki, her sigara yakışta Sanki, duman tüter tütmez ordayım Mor dağlara karargahlar kurulur Eteğinde bölük bölük durulur On dakika istirahat verilir Tüfekleri çatar çatmaz ordayım Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde Sabır sebat etmez gönül yurdunda Akşam olur tepelerin ardında Daha güneş batar batmaz ordayım Aramıza dağlar girmiş koskoca Meraklanma gönlüm dağlardan yüce Bir gün değil, beş gün değil, her gece Yatağıma yatar yatmaz ordayım Bahar geldi koyun kuzu koklaştı İki aşık senelerdir bekleşti Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı Vatan borcu biter bitmez ordayım
BİN BİRİNCİ GECE (hancı) Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş Aman karanlığı görmesin gözüm Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş Sıla burcu burcu... ille ocağım Çoluk çocuk hasretinde kucağım Sana her şeyimi anlatacağım, Otur baş ucuma, sor yavaş yavaş Güç bela bir bilet aldım gişeden Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan Hancı n'olur, elindeki şişeden Birkaç yudum daha ver yavaş yavaş Ben o gece, hem ağladım, hem içtim İki gün, diyardan diyara uçtum Kayseri yolundan, Niğde'yi geçtim Uzaktan göründü, Bor yavaş yavaş Garibim, her taraf bana yabancı, Dertliyim; çekinme, doldur be hancı İlk önce kımıldar hafif bir sancı Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş Bende bir resmi var, yarısı yırtık On yıldır evimin kapısı örtük Garip bir de sarhoş oldu mu artık Bütün sırlarını der yavaş yavaş İşte hancı ben, her zaman böyleyim Öteyi ne sen sor, ne ben söyleyim Kaldır artık, boş kadehi neyleyim Şu bizim hesabı, gör yavaş yavaş
BİN İKİNCİ GECE (yolcu) Ben sarhoş değilim, yol sokak sarhoş Hancıyı kaybettim, hanı kaybettim Hayatı sayfa sayfa okuduğum boş Sonundaki, imtihanı kaybettim Anladım, her gerçek, bir yalan gizler Beni aldatıyor dağlar, denizler Meçhul bir zamana karıştı izler Saati, dakikayı, anı kaybettim Beni benden, kendi benliğim çaldı Gölgem uzadıkça, boyum kısaldı Ellerim bomboş bir roman kaldı İçimdeki kahramanı kaybettim Bu başımda esen, bir kavak yeli Ben ondan deliyim, o benden deli Onu aynalarda gördüm göreli Bekir Sıtkı Erdogan'ı kaybettim
YAĞMURDA UNUTULAN ŞARKI Önce bir yağmur bir yağmur iki gözüm Önce ıpıslak iki kuş Sonra yıkılmış evrenler geçti vitrinlerden Sonra insanlar iki gözüm İnsanlar Kahrolmuş Islak senaryolar üstüne ta iç boşluktan Boyut boyut yalnızlıklar ağıyordu Öksüz anılar üstüne iki gözüm Kırık ikindiler üstüne Kuşkulu bir yağmur yağıyordu İkişer üçer yitiriyordum seni kavşaklarda Yollar ayak bileklerime dolanıyordu hep Taş taş çöküyordu en kutsal yapılar Yüzler karanlıktı iki gözüm Düşünceler dar Bir geçit bulamıyordum sana Ellerim yordamlarını yitirmişti üstelik Hep yabancıydı çaldığım kapılar Oysaki, son çağrımdı bu ta can köşemden Oysa yürek yürek son yeşermemdi Çağ çağ, kanat kanat, sevgi, ışık, nur Ah sonra o yağmur iki gözüm Ah sonra o Yağmur Şimdi, En kırık vaktidir uzak imbatların Öykümüzün en yaralı yerinden Damlar yüreğime ılık bir sızı Sonra birden duyar gibi olurum Hoyrat yağmurlar altında Martı çığlıklarına karışıp giden Çocuksu şarkımızı...
GÜZ DÜŞÜNCELERİ Bu sabah gökyüzü daha bir yorgun Daha bir dumanlı Daha bir derin Şu anda, omzumdan tanıdık bir el Tutup silkelese şöyle bir güzel Kurtulsam yükünden düşüncelerin!
SESSİZ SENFONİ Ellerin vardı, sıcak ve masum Ellerin, hayal gibi, düş gibi O zaman talihime yardı ellerin Beyaz bir gecede, iki kuş gibi Omzuma nasıl da konardı ellerin Hangi rüzgarlarda şimdi kimbilir O değirmen altı, o zümrüt koru İlk dörtlü yoncayı bulduğumuz yer Ya o çapkın çapkın kestanecikler Hani bir yerleri çimdiklenir hafifçe Kanardı ellerin! Mendilimi sarardım üstüne, Avcumda sahici bir hasta gibi İncecik incecik yanardı ellerin Bazan kızar hırçınlaşırdı birden Ruhumu kaldırır kaldırır boşlukta Oysa bilmez miyim atamazdı Geceler sonsuzdu, geceler derin Bir şeyler düşünür anlatamazdı Kahrından kaskatı donardı ellerin İnsan, soyununca hissediyor Gittikçe katılaştığını yerin Tanıdık bir film geçiyordu gözlerimden Gel gör ki en güzel yerinde Ansızın kopardı ellerin Sonra, dört yabanci el Dört yorgun omuz Mezat kapısında bir kuşluk vakti Çekince ipini mesafelerin Ayak uçlarıma yığıldı sonsuz Bir tünel gerindi sefil, kapkara Bir yokluk hıçkıra hıçkıra güldü Büyüdü göz çukurları kırık heykellerin Böyle bilmediğim uzak yollara Beni bırakmasa ne vardı ellerin Romanımız, ne kadar güzel başlamıştı Ve işte böyle sonu Şimdi, ışıklar sığ Gölgeler derin... Mor sarmaşıklarla örtük balkonu Kafur kokusundan, od ağacından Dört arşın geceye sardı ellerin
YOSMA Bir yâr sevdim, etekleri yeldirme Yeldirir sallanı sallanı kafir Sakın dedim, kimselere bildirme Bildirir sallanı sallanı kafir Ağına düşmüşüm artık çarnaçar Ben ondan kaçamam, o benden kaçar Ağlasam, çapkınca karşıma geçer Güldürür, sallanı sallanı kafir Hesabı, kitabı şaşırdım çoktan Bu bir işve değil, beladır haktan Aklıma düştü mü gece yataktan Kaldırır, sallanı sallanı kafir O çeşmeye gelir, sabrım son hadde Cilve kitabına girmez bu madde Bir küçük testiyi yarım saatte Doldurur, sallanı sallanı kafir Sıtkı'm olan olmuş bize alemde Aşığa kurtuluş yoktur bu demde Görmesem ölürüm, fakat görsem de Öldürür, sallanı sallanı kafir