Rifat ilgaz
RIFAT ILGAZ hayatı ve şiirleri1911 yilinda Kastamonu Cide’de dogdu. Ankara Gazi Egitim Enstitüsü’nü 1938’de bitirdi. 1939’da Istanbul’da ögretmenlige basladi. 1940’da Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi. 1943’te ilk kitabi "Yarenlik" yayinlandi. Siirleri olaganüstü bir ilgi gördü. Ocak 1944’de "Sinif" adli siir kitabi çikti. Sikiyönetim karari ile toplatildi. 1950’li yillarda gazetecilik yapmaya basladi. Ocak 1953’te "Devam" adli siir kitabini çikardi ve bu kitap da toplatildi. 1961 Anayasasi yürürlüge girdikten sonra kendi adiyla yazi ve siir yayinlama özgürlügüne kavusan Rifat Ilgaz, 1970’te Basin Seref Karti’ni aldi. 1974’te emekli oldu. Cide’ye yerlesti. 12 Eylül 1980 döneminde gözaltina alindi. 70 yasinda gerekçesiz sorguya çekildi ve 1 aydan fazla gözaltinda kaldi. Tutuklulugu sona erince ölüm tarihi olan 7 Temmuz 1993’e kadar Istanbul’da yasadi.
ALİŞİMKasnagindan firlayan kayisa
kaptirdin mi kolunu Alisim!
Daha dün ögle paydosundan önce
Zilelinin gitti ayaklari,
Yazildi onun da raporu:
"ihmalden!"
Gidenler gitti Alisim,
Bos kaldi ceketin sag kolu...
Hadi köyüne döndün diyelim,
tek elle sabani kavrasan bile
Sari öküz gün görmüstür,
Anlar isin iç yüzünü!
üzülme Alisim, sabana geçmezse hükmün
Aganin davarlarina geçer...
Kim görecek kepenek altinda eksigini
kapilanirsin bogaz tokluguna.
Varsin duvarda asili kalsin baglaman
beklesin mizrabini.
Sag yanin yastik ister Alisim
sol yanin sevdigini.
Kizlarda emektar sazin gibi
Çifte kol ister saracak!
BİRAZ DAHA SABIRGözünü yıldırmasın karakış,
Altında sağlama yatağın,
Hastanede sıran var.
Ne kaldı ki şurada,
Ekim, Kasım, derken Aralık
Sabrın tükenmezse eğer,
Heybelide'sin bahara doğru.
Bilirsin can boğazdan gelir,
Senin neyine şu bakır mangal,
Çıksın çadırcılara...
Bilmem işine yarar mı artik,
Şu duvardaki palto,
Yok işte çalışmaya dermanın!
Hele otursun şu barış yerine,
Sık dişini!
Her şey düzelecek yakında,
Her şey yoluna girecek;
Doktor kapına gelecek,
İlaçlar ayağına.
Bakma kesildiğine terkosun
Serbet akacak çeşmelerden!
Bu sıcağa kar mı dayanır,
Dirilirsin bayrama varmadan,
Kalkarsın ayağa.
Sıtmalı kızının
Doya doya öpersin yanaklarını.
Biraz daha sabır, aslanım,
Biraz daha sabır!
BİZİM KASABAMIZOrtasındayız memleketin,
Uzak değiliz Ankara'dan
Yakınız yakın olmasına;
Gelen olmaz,
Halimizi gören olmaz.
Asfaltmış yolları boydan boya,
Lambalar yanarmış dizi dizi.
Büyük laflar eden
Büyük adamları varmış.
Dayalı döşeli apartmanlarında
Seçme insanlar yaşarmış,
Yasarmış yaşamasına.
Ama sokaklarında bizim kasabanın
İdare lambası yanmaz,
Göz gözü görmez, tozdan dumandan
Oysa ki belediyemiz vardır
Kavga dövüş seçtiğimiz
Belediyesinde meclisimiz vardır,
Vardır var olmasına.
Kerpiçtir evlerimiz,
Yatarız ahir sekisinde
Bir yanımızda karımız, çocuğumuz
Bir yanımızda çiftimiz, çubuğumuz
Tezek yakarız odun yerine;
Saç üstüne saman yakarız,
Gaz yerine.
Düğün olur, dernek olur,
Kazım'ın gırnatasında aynı hava:
"Ankara'nın taşına bak" ...
Bir toprağımız vardır bize dost
İki ağız buğday verir,
Ama ne buğday
Ambarlar almaz, gömeriz.
Yıl olur tohumluk kalmaz elimizde,
Tarla gider tapu gider.
Uğraş didin altımızda hasır yok,
Sen gel de işin çık içinden:
"Tarla mı kesekli, biz mi kaçamıyok?"
Fakili'ya tren gelir Kayseri'den,
Biner gider işsiz kalan köylümüz.
Bulgur gider, pekmez gider elimizden,
Ankara'dan emir gelir,
Nutuk gelir.
"Nevürek, hemşerim, nevürek.
Ağlayak da gözden mi olak,
Dövünek de dizden mi olak."
GÜVERCINIM UYUR MU?"Güvercinim Uyur mu,
Çagirsam Uyanir mi?"
Sömürgen cami güvercinleri sizin olsun
O doyumsuz lapaci güvercinler
Kursun bugusu güvercinleri severim ben
Kanat uçlari çelik yesili
Kus dedigin piyerlotisiz yasamali
Adaksiz avlusuz sadirvansiz
Buluttan süzmeli suyunu
Kusçular çarsisinda tüy dökmemeli
Benim güvercinim tunç gagali
Kimlerin bakisi kardesçedir
Kimlerin bakisi düsmanca
Kendisi hangi kavganin güvercinidir bilir
Tüneyip acimanin saçaklarina
Miskin sevilerle bitlenmez
Kanadindan çok pençesine güvenir
Baris taklalari süzülmeler
Gagalarda zeytin dali
Perendeler maviliklerde
Tüm gösteriler resimlerde kalmali
Güvercin dedigin uyanik olmali
Tüyler duman duman öfkeden
Yanip tutusmali gözbebekleri
Sevgiden tipir tipir bir yürek
Özgürlügünce dövüsken
KASABAMIZMartıların düşürdüğü tohumdan
Filizlendiğine inandığım kasabamız
Yosun kokardı evleri
Çarşıları midye kokardı
Çekirdeği çölden gelen mesçitin
Boy attığına şaşardım
Bu deniz yüklü havada
Nedense gelişemedi bir türlü
En şirin yerine dikilen
İrili ufaklı mezar taşları
Belki de ölüler böyle istiyor.
KÖRÜZ BIZNe varsa otu ot çiçegi çiçek yapan
Tanyerinden söken umut isigi
Sizin olsun çekik gözlü kardeslerim
Aydinliklar sizin olsun körüz biz.
Bakmayin gözlerimizde yansiyan yildizlara
Göremeyiz atesböceklerini biz körüz
Çakip sönen deniz fenerlerini uzak kiyilarda
Bir bulut ne zamandir üstümüzde
Yurt genisliginde bir bulut kursun agirliginda
Nilüferler sularimizda açar mevsimsiz
Dolanir ayaklarimiza bogum bogum
Yapraklarinda iri les sinekleri uçusa hazir
Göz göz oyulmus gözlerimiz biz körüz
Göz çukurlarimizda radarlar firil firil döner
Körüz el yordamiyla yasiyoruz bu yüzden
Yeni körler peydahlariz uyur uyanir
Ayak altinda ezile dursun karinca sürüleri
Ezenlerle bir olmus yasiyoruz ne güzel
Çizme onlardan içindeki ayak bizden ne iyi
Körüz biz kör uçuslara açmisiz topragimizi
Ha düstü ha düsecek çelik gagalardan
Mantar mantar açilan tohumlar sicakta
Gözlerimizi bir pula satip geçmisiz bir yana
Ölmesini bilenlere yüz çevirmemiz bundan
Körüz göz bebeklerimize mil çekilmis mil
Acimasiz bir namlu sakagimizda soguk
Tetikte kendi parmagimiz yabancinin degil.
LEYLAKLARI ANLATIYORUMLeylak getiriyorsun bana güneşli birgün
Onu saçlarından topladığın belli
Bir leylak bahçesisin karşımda
Böyle kucağında kalsa daha iyi
Bir vazoya bırakıp gidiyorsun
Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
Önce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak
Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf
Her kokladıkca dönüp dönüp geliyorsun
Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikce
Yaprak taprak gelişiyorsun
Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine
Ölümsüz bir mevsim oluyorsun
UYUSUN DA BÜYÜSÜNTüketme nefesini, maviş kızım,
Bildiğin Türkçe kıt gelir masallarıma.
Sözden sazdan anlamazsın,
Kuştan, yapraktan haberin yok.
Biz yaşlılar neler de bilmeyiz,
Hele sen belle dilimizi.
Biliriz de güzel güzel laf etmesini,
Çekiniriz konuşmaktan;
Yazmasını bilir, yazamayız,
Üzme beni yum gözlerini,
Uyutacak ninnilerim yok.
Türküler mi istersin benden,
Bağrıyanık memleket türküleri,
Ne arasın bizde o ses
Islıkla söylenir
Kaçak şarkılar mı istersin;
Bunlar size gelmez
Uykusunu kaçırır çocukların.
Sana hazır ninniler söylesem
Bahçeye kurdum desem salıncak,
İnanır mısın?
Ne bahçe var, ne de beşik...
Bir arabacık da mı istemezdi şu asfalt?
Yorganın, yatağın iğreti,
Doğdun doğalı, ne oyun gördün,
Ne oyuncak!
Uyu benim maviş kızım.
Dem geçecek, devran geçecek,
Keloğlan murada erecek,
Sökülecek Hasbahçenin çitleri
Ağlayan nar gülecek!
YAŞIYORUZBen ölmedim...
Beni öldüremediler de;
Yaşıyorum, yaşıyorum iste,
At kıçında sinek gibi,
Töööbe, töbe!
Kapandı yüzümüze dergi kapakları,
Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda.
Şiir... O yosmanın boyuna.
Gazete... Gelene gidene başyazı.
Ara ki bulasın sayfalarda
Şair Rıfat Ilgaz'ı.
Düştükse itibardan
Ölmedik ya, yaşıyoruz iste,
Yaşıyoruz dedik, Yaşıyoruz be,
Heeeey, fincancı katırları!
YIKANMALeğene girdi mi Mine
Kendini ördek sanır
Annesi verir süngeri eline
Hiç ağlamadan yıkanır.
Her yıkanışında Mine
Biraz daha küçülür leğen
Leğen mi küçülür dersiniz
Yoksa Mine mi büyür?